Sunday, March 29, 2009

Sözde Krize Dair

29.03.2009 Pazar 18:41

Evet, sözde krizdeyiz.
Medya'dan ne kadar çok kriz haberi gördüğümüzün farkında mısınız?
Kasıtlı bunlar. İnsanların psikolojileri üzerinde oynanan birsürü oyunun parçaları. Medya o kadar güçlü bir araç ki (okumayan, araştırmayan) insanların hertürlü yönlendirmesi medya ile mümkün olabiliyor.

Sorarım size, kriz olan zamanlarla kriz olmayan zamanlar arasında fark ne?
Para olması ve olmaması diye özetleyebilir miyiz? Peki bu paranın piyasda dolaşması ya da dolaşmaması neye göre değişir? Kim kontrol eder piyasa nakitlerinin akışını? Herşey kendiliğinden mi oluyor?

Hiç merak etmeyin; herşey kontrol altında. Piyasada nakitlerin akışı da, belli zamanlarda piyasada para olup belli zamanlarda olmaması da tamamen büyük yatırımcıların kontrolünde. Uluslar arası büyük yatırımcılar kendi aralarında bazı kararlar alıyorlar ve uyguluyorlar. Planlarını en az 5-10 senelik vadelerle yapıyorlar.

Medya onların kontrolünde. Onlar ne isterse medya da onu gösterir. Medyanın etkisi ile kriz korkusuna kapılan insan kitlelerini yönetmek çok kolaydır.

"Aman kriz var, bakın işinize sahip çıkın."
"Aman kriz var, karın tokluğuna günde 15 saat çalışmaya itiraz etmeyin."
"Aman kriz var, sakın zam falan istemeyin."
"Aman kriz var, elinizdekinin kıymetini bilin."

Bunlar uzar gider. Yönetim kademesindeki güç sahipleri konumlarını ne kaybetmek isterler ne de başkaları ile paylaşmak isterler.

İlerlemek, büyümek, gelişmek için bazen risk almak gerekir. Kursa gitmek istersiniz, işiniz izin vermez. İşinizi tercih edersiniz. Eğitiminize devam etmek istersiniz. Yüksek lisans yapmak, yeniden üniversiteye gitmek istersiniz. Ama çalışmanız gerekiyordur artık. Üç kuruşa iş gücünüzü kullandırma çağınız gelmiştir artık. Kendi yaratıcılığınızı kullanıp yeni birşeyler yapmak, insanlığa yenilikler göstermek sizin ne haddinize? Çalışın efendim. Sadece mevcut düzenin bir parçası olun. Düşünmeyin, gelişmeyin, uğraşmayın, farkına varmayın. Okumayın bile. Gün içerisinde okumak için 1 saat bile fazla zamanınız kalmasın. Mazallah sistemin genel işleyişine dair birşeyler öğrenirsiniz. Kafanız çalışır, farkına varırsınız kullanıldığınızın. Okumak da neymiş. Sürekli çalışın. Mesai saatleri haricinde de çalışın. Ama mesai ücreti falan istemeyin. Aman kriz var !!!

Bir sonraki yazılarımdan birisinde merkez bankalarının çalışma sisteminden bahsedeceğim.
Okumanızı tavsiye ederim. Neden sürekli faiz ödediğimizi çok iyi anlayacaksınız.

Saygılarımla,
Reyhan YILMAZ

Seçim'e Dair


29.03.2009 Pazar 16:43
Bu yazımı, oy kullandıktan yaklaşık 20 dakika sonra yazıyorum.

Oyumu atacağım sandıkta hiç sıra yok. Ne güzel. Benden önce sadece bir kişi var o da zaten o anda oy kullanıyor. Hem oyumu kullanıp çıkacağım.
Benden önceki vatandaşın oy kullanmasını beklerken seçim görevlilerine bakıyorum. Öğretmen olduğunu tahmin ettiğim 20'li yaşların sonlarındaki bir arkadaşım dört dönüyor. Vatandaşın oylarını kullanmasına yardım ediyor. Sandığın başında bekleyen 4 kişi daha var: 2 bay, 2 bayan.

Bunların kim olduğunu ve oradaki görevlerinin ne olduğunu merak ediyorum.

Birisinin elinde sigara; ikisinin de kılık-kıyafeti gayet dağınık. Hiç mi dikkat etmezsiniz? Siz sandık görevlisisiniz. Sigara içen arkadaşı uyardım.

Ben: Burada 5'ten fazla kişi var ve sizin burada sigara içmeniz yasak!
Görevli: Ben sanahtan beri buradayım, dışarı çıkmam yasak.
Ben: Olabilir. Bu, burada sigara içmenizi haklı kılmaz.
Görevli: Bizim sabahtan beri ne çektiğimizi bilmiyorsunuz.
Ben: Olabilir, yasal olarak burada sigara içmeniz yasak.
Görevli: Dışarı çıkamıyorum.
Öğretmen: Ben de rahatsız oluyorum, faranjitim var...
Diğer Görevli: Tamam, haklısınız...
1. Görevli: Herşey yasalara uygun olsa...

dialog böyle sirdü. Bana oy kullanma sırası geldi ve oyumu kullandım.

Şimdi burada dikkat çekmek istediğim önemli bir konu var. Bu görevliler siyasi partilerin temsilcileri. Gelecekte muhtemelen biryerlere gelecekler. Ama temsil ettikleri partilerin yasaları için "herşey yasalara göre yapılsa" diyebiliyorlar. İnanmadıkları şeyin mücadelesini veriyorlar. Kendilerini orada zorla tutuyorlarmış. Orada durmaya istekli değiller. İstemeyerek yapılan hangi uğraştan hayır gelir ki?

Seçimde böyle bir tecrübe yaşamış olmaktan dolayı duyduğum rahatsızlığı paylaşmak istedim.

Saygılarımla,
Reyhan YILMAZ

Tuesday, March 24, 2009

Hayal Kırıklığı !

Yüksek lisans sürecim ile ilgili şimdiki görüşüm bu. İlerde illaki değişecektir ama ilkemizin en köklü okulunda başladım yüksek lisans yapmaya. Birsürü şeyin rayına oturmuş olması gerekiyor.
En basitinden kayıt sırasında bahar döneminde kayıt yaptırdığım halde güz döneminin de harcını aldılar. Sene ortasından yüksek lisansa başlanması durumunda senelik ücret alınıyormuş. Haksızlığın böylesini de ilk defa görüyorum. Göz göre göre eğitimi ticarete döküyorlar.
Sonra öğrenci kimlikleri. Okulun yemekhanesinde yemek yiyebilmek için öğrenci kimliği olması gerekiyor. Birkaç ayı buluyormuş öğrenci kimliklerinin çıkması.
Bu kimlikler bankamatik kartlarına benzer kartlar. Bankalardan kredi kartı başvurusu yaptığınız zaman kartınız 1 hafta içerisinde elinizde olabiliyor. Demek ki teknoloji bunu yapmaya müsait. Ama istanbul üniversitesi kimlikleri geç vermeyi tercih ediyor. Bunun da arkasında ekonomik sebepler var. Öğrenciler okul yemekhanesinden yemek yemesin. Çünkü okul yemekhanesinde yemekler hesaplı. Öğrencinin ödediği yemek bedeli haricinde kalan tutarı üniversite kendi bütçesinden karşılıyor. Ne kadar çok öğrenci yemek yerse okula o kadar zarar. Sebeplerden birisi bu olsa gerek ki öğrenci kimlikleri zamanında verilmiyor.

Bu kadar çok haksızlığın üniversite gibi bir kurum tarafından yapılıyor olması bence şaşılacak bir durumdur.
Burada haksızlık olayına özellikle dikkati çekmek istiyorum. Haksızlığın insanlar üzerinde kanıtlanmış etkilerinden birisi zeka geriliğine sebep olmasıdır. İnsanlar sürekli haksızlığa maruz kalırlarsa IQ’larında gerileme olur. Hoş ülkemizde zaten dünya kadar haksızlık oluyor. Onlara zaman zaman yazılarımda değiniyorum. Ama haksızlıkların üniversitelerde de yapılması bu ülkenini geleceği olan insanlar üzerinde hiç de olumlu izler bırakmıyordur hiç kuşkusuz.

İlgililere duyurulur...

Saygılarımla,
Reyhan YILMAZ

Üniversitede İnternet Yok !

24.03.09 saat 14:18
Yazımı yukarda yazdığım tarih ve saatte yazıyorum ama ne zaman yayınlayabilirim bilemiyorum. Bulunduğum yerde internet yok.
Nerede miyim?
İstanbul Üniversitesi Merkez Kütüphanesinde!
Kuruluş yılı 1453 olan ülkemizin en köklü üniversitesinin merkez kütüphanesinde kablosuz internet yok. Ben de zaten bu yazımı bunu vurgulamak için yazıyorum.
Hani teknoloji olmasa anlayacağım. Uzaktır, kablo yoktur, port yoktur. Ne bileyim birsürü sebep de olabilir ama bu sebeplerin de hiçbirisi yok. Bu kütüphanenin hemen karşısındaki, caddenin öbür tarafındaki İstanbul Halk kütüphanesinde kablosuz TTNet erişim noktası var. Teknik açıdan yeterlilik olduğunun kanıtıdır.
Burada niye yok? Burası alelade bir yer değil ki. Bir merkez kütüphanesi. Burada sadece kitap okunmaz. İnsanlar bilgisayarları ile gelip çalışmak isteyebilirler; benim gibi. Bina çok güzel. Geniş ortam. Evde çalışmaktansa böyle bir yerde çalışmayı tercih ediyorum. Ama internet yok. İş midir bu?

Değerli hocalarıma, idarecilerime sesleniyorum. Lütfen önem verin böyle şeylere. Burası ilim yuvası. İnternet bu gibi yerlerde olmayacak da nerede olacak sorarım size ???

Saygılarımla,
Reyhan YILMAZ

Sunday, March 15, 2009

Küçükçekmece Belediye Binasında İsraf

Aylardır dikkat ediyorum, defalarca uyardım. Kimsenin umursadığı yok.

Küçükçekmece belediyesinin önünden hemen her gün geçerim. Sabah erken saatte, günün geç saatlerdinde, gün ortasında v.s. Binanın önünden geçerken nüfus müdürlüğü kısmında sürekli çalışan 3 adet plazma televizyon sürekli dikkatimi çekiyor. Bu meretler sürekli açık. Gösterdikleri şey de belediyenin yaptığı ya da yapmakta olduğu işler ile ilgili görseller.

Hadi mesai saatlerinde anlarım, sıra bekleyen insanların oyalanması için birşeyler gerekli. Ama mesai saatleri haricinde neden kapatılmaz ki bunlar? Hem bütçeye zarar, hem elektrik israfı. Hem de çevreye çok zarar veriyorlar. Yazılardan biris bu linkte var.

Görevlileri uyarmaya bıktım artık. "Onlar otomatik olarak kapanıyor", "a, açık mı kalmışlar; görevlisi kapatacaktır" v.s. Çocuk mu kandırıyorlar nedir? Nasıl terbiyesiz bir üslup bu.

Sürekli de açıklar.

Ondan sonra belediye başkanının temsilcisi pazar akşamı benim ev telefonumdan beni arar ve "efendim biz geleceğinizi güvence altına almanız konusunda sizi bilgilendirmek için aradık" deyince çooook kızıyorum.

Ben biliyorum geleceğimin nasıl güvence altında olacağın. Herkes işini olması gerektiği gibi yapsın yeter. Kimsenin beni arayıp biz şunu yapıyoruz, biz bunu yapıyoruz demesine hiç gerek yok.

Doğru düzgün iş yapılsa görülür; ortada olur. Düzgün yapılan işler, halkın daha az sorun yaşaması ile kendisini gösterir zaten.

Daha bilinçli bir toplum dileği ile...

Küçükçekmece'de Elektrik İsrafı

Resmi tıkladığınız zaman kırmızı çerçeve içerisinde göreceğiniz yer yeşillendirilmiş alan. Ne kadar büyük olduğunu bölgede yaşayanlar bilir. 2. ve 3. resimlerde burada çekilmiş olan fotoğraf görünüyor. Bu arazide gece aydınlatması için harcanan elektrik benim gerçekten çok dikkatimi çekiyor. 4. resimde gördüğünüz direklerden bu arazide doğru sayabildiysem yaklaşık olarak 50-60 adet var. Bu direklerin herbirinde 5. resimde de görebileceğiniz gibi 500'er Watt'lık 4'er adet aydınlatma var. Yani her direk 2.000 Watt harcıyor.

50 adet direk her saat 100.000 Watt elektrik harcıyor. Konunun uzmanları bu sarfiyatın ne derece muazzam bir tüketim olduğunu çok iyi anlayabilirler.

Bu nasıl hizmet? Hiç kimsenin işine yaramayan bir alanın aydınlatılması için gece her saat 100.000 Watt elektrik harcanıyor. Kimse görmez mi bunu?

Küçükçekmece Metrobüs Durağı


Metrobüs istasyonunun Küçükçekmece durağı ile ilgili gördüğüm üst geçit ihtiyacını yazmak istiyorum. Resimlerle anlatmaya çalışacağım. bu ilk fotoğrafları çektiğim yeri gösteriyor. resmi tıkladığınızda büyük halini göreceksiniz. Kırmızı çerçevenin içinde kalan kısımlar insanların yoğun trafiğin içinden geçtiği yerleri gösteriyor. 2. resimde gördüğünüz duraktan gelen insanlar, 3. resimde gördüğünüz kısımdan yolu geçmek durumunda. Gördüğünüz gibi trafik vızır vızır işliyor ancak insanların geçebilecekleri başka bir üst geçit v.s. olmadığı için insanlar trafiğin içinden geçmek durumunda. Bu kalabalık 4. fotoğrafta da görebileceğiniz gibi biraz ilerde tekrar oldukça yoğun işleyen trafikten geçerek Küçükçekmece'ye giden köprüye ulaşacaklar. 5. fotoğrafta da görebileceğiniz gibi trafik oldukça yoğun akıyor.

Üst geçitler yapılmadığı için her gün binlerce kişi gerek metrobüs durağına giderken, gerekse metrobüs durağından çekmece tarafına geçerken binlerce tehlikeli geçiş yapıyor. Hayatlarını tehlikeye atıyorlar.

Bu durumu görürken şuanki belediye başkanımın temsilcisi beni "geleceğinizi güvenceye almak konusunda sizi bilgilendirmek için arıyorum" dediği zaman ben RAHATSIZ OLUYORUM. Bugünüm güvende değil ki geleceğim güvende olsun...

Etrafımızda olanlara karşı tepkisiz kalmayalım. Belediyelerin hizmet için binlerce lira bütçesi var. Doğru yerlere harcanmalarına yardımcı olalım. Hizmet isteyelim.

Bir sonraki yazımda yine çekmecedeki elektrik israfını ele alacağım.

Belediye Seçimlerine Dair

15 Mart 2009 Pazar saat 18:40 civarı

Ev telefonum çaldı. Arayan bir bayan. Küçükçekmece Belediye başkanı ve aynı zamanda yeni seçimler için başkan adayı adına arıyor. Geleceğimizi güvence altına almamız ile ilgili bilgilendirmek üzere arıyormuş.

Aynası iştir kişinin lafa bakılmaz.

Böyle telefonlar ederek millete birşeyler anlatma ihtiyacı duyan insanlardan şüphe ederim. Kaldı ki şüphe etmek için yeterince sebebim var. Bunlara ayrı ayrı bloglarımda yer vereceğim.

Bu yazımda asıl dikkati çekmek istediğim konu acaba bu reklam amaçlı telefon aramalarının faturalarını kim ödüyor? Belediye başkan adayı kendi seçim bütçesinden mi ödüyor (ki hiç sanmıyorum). Yoksa bu aramalar belediye telefonlarından yapılıyor ve faturalarını paşa paşa biz vergi mükellefleri mi ödüyoruz acaba?

Ne dersiniz?