Tuesday, December 29, 2009

Öğrenelim - Bilelim

ABD Dışişleri Bakanlığı’na bağlı Eğitim ve Kültürel İşler Bürosu’nun İnternet sitesinde, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Amerikan Dışişleri Bakanlığı bursu ile yetiştirilmiş dünya liderleri arasında gösterildi.

http://exchanges.state.gov/alumni/prominent-alumni.html

Haberin tamamı

Sunday, December 27, 2009

Güzel Hava Güzel Haftasonu 26 - 27 Aralık 2009

Aralık ayı Critical Mass çok güzel bir havada gerçekleştirildi.
50 kadar bisikletli katıldı.
Etkinlik fotoğraflarını buradan görebilirsiniz.
Fotoğrafları ekleyen bisikletsevere teşekkürler.

Thursday, December 24, 2009

26 Aralık 2009 Cumartesi Günü Saat 17:00 Göztepe Parkı

Bir Critical Mass daha cumartesi günü yapılacak.
26 Aralık 2009 Cumartesi Günü Saat 17:00 Göztepe Parkı
Bisikletini, patenini kapan gelsin :)
Facebook sayfası.

Küçükçekmece tarafından gelecek olan varsa daha erken buluşup göztepeye kadar beraberce pedallayabiliriz.
Hava da güzel bu aralar. Hava durumuna bakılırsa cumartesi günü 18 derece yağmurlu bir hava var. Yağmurluklarınızı almayı unutmayın :)

Wednesday, December 23, 2009

Yoğunluk !

Devam eden yüksek lisans süreci ile beraber çalışınca zaman az geliyor.
Televizyon izlemiyorum,
Kendime özel zamanlarımı olabildiğince kısıtlı tutuyorum,
Yine de yapılması gerekenler hiç bitmiyor.

Lütfen yukarıda yazdıklarımı şikayet olarak algılamayın.
Sadece dikkati çekmek istediğim bir konu var: Zaman çok değerli.
Olabildiğince iyi değerlendirmeye çalışırsak, faydalı kullanırsak hakkını vermiş oluruz.

Hiçbirşey yapmadan durmaya hakkımız yok.
Oturup saatlerce sürekli televizyon seyretmek gibi eylemsizlikle dinlence değildir...

Tuesday, December 22, 2009

www.turkiye.gov.tr - Devlet Kapısı


Devlet ile ilgili birçok işlem yapabileceğiniz https://www.turkiye.gov.tr/ sitesini kullanıyor musunuz?
Günlük hayatta binbir zahmete katlanarak yapabileceğiniz birçok işlemi bu siteyi kullanarak kolayca yapabilirsiniz.
Sitede işlem yapabilmek için 3 çeşit şifre ile girişe imkan veriliyor.

  1. Şifre: Sadece bu sitede kullanmak üzere ptt şubelerinden temin edebileceğiniz şifre. Şifrenizi PTT'den 5 TL karşılığında alabilirsiniz.
  2. E-İmza: Elektronik imza aldıysanız ve zeten kullanıyorsanız, site üzerinde işlem yapmak için aynı elektronik imzanızı kullanabilirsiniz. Akredite ticari şirketlerden 100 lira civarında fiyatlara alabilirsiniz. Bu yazıyı yazdığım tarihte elektronik imza sağlayan sadece 3 şirket vardı.
  3. Mobil İmza: Bu yazıyı yazdığım tarihte ülkemizde sadece Turkcell ve Avea gsm operatörleri mobil imza sağlıyordu. Bu iki operatörden birisinden aldığınız bir mobil imzanız varsa yine aynı mobil imzayı kullanarak site üzerinden işlem yapabilirsiniz.

Hayatı kolaylaştırmak ve zaman kazanmak için teknolojiyi kullanın...

Mobil Yaşam ve Uygulamalar Semineri


TBD İstanbul Şubesi - TBD Genç Topluluğu ile Okan Üniversitesi ortak çalışması ile Okan Üniversitesi'nde "Mobil Yaşam ve Uygulamaları Semineri" gerçekleştirildi.

Levent KARADAĞ - TBD İstanbul Şube Başkanı
Açılış konuşmasını yapan Levent KARADAĞ, 9 Temmus2009 tarihinde Avrupa'da yapılan bir toplantıya konu olan Dijital Avrupa Stratejisinden bahsetti. Dijital Avrupa Stratejisinin 4 adımından birisi Mobil Hizmetler. 16-24 yaş arası gençlerden "internetin yerlileri" diye bahsedildiğini dile getiren Karadağ, bu yaş aralığındaki gençlerin interneti daha çok eğlence amacı ile kullandığını söyledi.
Amaç bu yaş aralığındaki gençleri internette üreten gençler haline getirmek. Bu amaç doğrultusunda TBD'nin yeni stratejisi üniversitelerde yapılanmak.

Aslı Derbent ÖZKAN - Veripark
Mobil uygulamalar konusunda verdikleri hizmetlerden bahsederken aldığım kısa notları aktarıyorum:
  • Dünyada her dakika 4 bebek doğarken 37 adet cep telefonu satılıyor.
  • Cep telefonu herkeste var.
  • Kitlesel değil, bireysel bir araç.
  • Genç nüfusa daha çok hitap ediyor.
Mobil Uygulama Örneği:
Bizim Gaz Şirketi'nin markası olan WorldGas'ın mobil cihaz kullanarak tüp satış projesi. Müşteriler mobil cihaz ile sipariş veriyor. Genel merkezdeki server, siparişleri müşterinin konumuna en yakın konumdaki dağıtıcı araca iletiyor. Aynı zamanda dağıtıcı aracın stok durumuna göre gerekirse dolum istasyonuna gitmesi sağlanıyor.
Projenin avantajları:
Merkezde müşterilerin bilgileri tutulmuş oluyor.
Bayi kavramı ortadan kalkıyor.
Müşterinin markaya sadakati sağlanıyor.
Yılda 365 gün boyunca günde 15 saat süre ile hizmet veriliyor.

Kişiye özel pazarlama yapmak için insanların özlük bilgileri isteniyor. Bu bilgileri toplamak için kampanyalar düzenleniyor. Özellikle finans kuruluşları insanların özlük bilgilerine çok ihtiyaç duyuyor. Harcamalarını arttırmaları için buna ihtiyaçları var.
Mobil bankacılık yaygınlaşıyor. Herkes hareket halindeyken işlerini yapmak istiyor.

Semih LEVİ - Turkcell
Konuşmasında Turkcell tarafından yürütülen mobil eğitim uygulamalarından bahsetti.
http://www.turkcellmobilegitim.com/

Zafer BABÜR - Mobil İmza
5070 Sayılı kanun ile 2004 senesinde yasallaşan mobil imza(elektronik imza) kullanımı ile ilgili bilgiler verdi.
Elektronik imza kullanmanın asli amacı, gerçek imzanın amacı ile paralel: Belgeyi gönderen kişi gerçekten belgeyi gönderdiğini söyleyen kişi ile aynı kişi mi? Kısacası "kimlik tespiti"

Sarper SILAOĞLU - Somobile
Mobil Para kavramı, konuşmasının odak noktası oldu. Japonya'daki baskın GSM operatörünün uygulaması olan Felica %73 gibi büyük bir kullanım oranına sahip. Özellikle ulaşım hizmetlerinde mobil ödeme çok kullanılıyor. Mobil ödemeyi en çok kullanan iki ülke Japonya ve Güney Kore.

Arzu Nur ALPAGUT - Ar-Tel
Sabit telefon 1876 yılında icat edildikten sonra dünya genelinde 1 milyar aboneye ulaşması 120 seneden biraz daha fazla zaman almış.
Mobil telefon icat edildikten 13 sene sonra dünya genelinde 1 milyar aboneye ulaşmış!
GSM başarılı bir teknoloji.

Konuşmasında mobil uygulamalarda kullanılan sensötlere yer verildi.
NFC Sensörü: Mesafesi 20 cm civarı olan sensör.
ZigBee: Beyaz eşyalardan veri almak için kullanılan sensör çeşidi.

GSM Teknolojisi 2000'li yılların başından itibaren sadece sesli iletişim aracı olarak kullanılmasından daha çok veri iletişimi için kullanılmaya başlandı. Özellikle 2002 senesinden beri veri iletimi, sesli iletişimden daha çok yapılıyor.

Teknoloji, 4 ana bölümde gelişiyor:
  1. Ağlar: 4G'de erişim şebekeleri IP bazlı olacak.
  2. Cihazlar: Ağlara bağlanmak için gerekli.
  3. Kullanıcı Teknolojileri: Kullanıcı odaklı servisler her geçen gün daha da artıyor.
  4. Mobil Platform: Yaşayan ve yaşamayan herşey, mobil teknolojilerle birbirine bağlanacak.
Mobil teknolojilerde varolan herşeyin etiketlenmesi esas alınıyor.
RFID: Tanınması gerekenleri etiketlemek için kullanılan teknoloji.
Sensör Teknolojisi: Bilgiyi almak ve transfer etmek için kullanılıyor.
Smart Teknoloji: Cihazların akıllılık kavramı, merkezi olmaktan çıkıp kullanılıcılar tarafından kullanılan lara yöneliyor. Daha akıllı cihazlar kullanmaya devam ediyoruz.
Nano Teknoloji: Kullandığımız herşey giderek daha da küçülüyor.

Gonca Tali Yamamoto - Mobil Pazarlama
Mobil, sürekli yanımızda taşıdığımız cihazlar tarafından destekleniyor.
Dünya genelinde 3.3 Milyar civarında mobil cihaz kullanıcı sayısı var. Bu da hemen hemen dünya nüfusunun yarısı demek.
http://www.census.gov/ipc/www/popclockworld.html

Monday, December 21, 2009

Trafikte Araç Çekicileri !


Aracı olan hemen herkesin dertli olduğu bir konudur trafik çekicileri. İstanbul'da araç kullanıp da rahartça park yeri bulabilen var mı? Park sorunu yaşamayan var mı? Araç kullanan herkesin ortak sorunu park problemi. Peki yasak yerlere park edince ne oluyor? Resmi görevli olan trafik çekicisi, şehir hayatının aksamaması için kanunlara göre belirlenmeş yetkilerini kullanarak sorumluluğunu yerine getiriyor ve gelip yasak yere park edilmiş olan aracı kaldırıyor. Buraya kadar herşey gayet mantıklı.

Peki uygulamada yaşanan aksaklıklar neler?
Öncelikli soru: park yasağı olan yerlerin alternatifi nerde?
Bu bir belediyecilik ya da şehircilik sorunu değil midir?
Tamam, yasak demek kolay. Park yasağı tabelasını asarsınız ve oraya park etmek yasak. Belediyenin önüne, sağlık kuruluşunun yanına, hastanenin önüne, ptt'nin yanına park etmek hep yasaktır. İyi de hergün yüzlerce insan gidiyor bu mekanlara. Bu insanlar nereye park edecek araçlarını?

Birçok park yasağı yüzünden araç çekme işlemi, halkın işini halletmek için gitmek zorunda olduğu resmi binaların yanında yapılıyor. Hatta binaya yakın olan esnaf ve mahalle sakinleri çok iyi bilirler polisin hangi saatte gelip araçları çekeceğini. Olan millete olur. Olan, orada işini halletmeye çalışan yurdum insanına olur.

Bu arada gerçekten trafiğin akışını engellediği halde kavşak girişlerinde duran birçok lüks aracın hiç çekilmediğine şahit olmuşumdur.

Hiç bir çekici üzerinde yeni bir Mercedes gördünüz mü? Ya da üst sınıf tabir edilen arabalardan herhangi birisini? Jaguar, BMW, Cadillac, Jeep v.s. Bu araçlar da yasak yerlere park edebiliyor. Ama onları çekemiyor resmi görevliler. Arkasında güç vardır diye !!! Nerde kaldı kanunların eşit uygulanması?

İyi bir gelir kaynağıdır park yasaklarından gelen para. Aracınız çekilirse cebinizden çıkacak olan para en az 100 TL'dir. O da şansınız varsa. Genellikle 100-150 TL arasında paranız gider. Ve istanbulda her gün yüzlerce araç çekilir. İyi bir gelir kapısı değil mi?

Aracınızı bilmediğiniz biryere park edersiniz. Orada park yasağı tabelası vardır aslında ama o kadar çok araç park etmiştir ki ve o araçlardan birisi belki de park yasağı tabelasının önüne park etmiştir; görmezsiniz o park yasağı tabelasını. İşinizi halleder ve gelirsiniz. Bir bakarsınız ki aracınız gitmiş. O durumda yapacak birşey yok. Etraftaki esnafa sorarsınız "nereye götürülür burada çekilen araçlar?" bulursunuz parkı. Ve bu parklar da özellikle uzak yerlerden seçilir. Ne kadar uzak olursa çekici parası o kadar yüksek olur. Anlaşmalı park yerleridir. Araç oraya bir girdi mi fahiş park parası alırlar sizden. Cezalı tarife. Aynı yerde o parkın müşterileri olan araçlar da vardır. Ama siz hemen suçlu oldunuz ya park yasağı yüzünden...

Bir de benim de başıma gelen ilginç senaryolar vardır. Tam siz geldiğiniz anda aracınızın çekilme işlemlerine başlanmıştır. Çekicinin kullanım amacı, acaç sahibi orada olmadığı için sorunu çözmek değil midir? Çünkü o araç orada şehrin düzenli(!) yaşantısı için zorluk teşkil ediyor. Hani trafik çekicisinde görevli olan polis memuru beyefendi aracın sahibini bilse, bulsa cezasını kesip gitmekle görevlidir aslında. Aracın sahibi geldiyse aracı çekmeye ne gerek vardır ki? Ama yoook ! Araç çekildiği zaman çok daha yüksek ekonomik getirisi var. Araç sahibinin cebinden çok daha fazla para çıkacak.

Bir de çekilecek olan aracın içine girme mevzusu vardır. Araç, çekicinin üstüne kaldırılmaz da ön tarafından çekicinin arkasındaki kaldıraç ile kaldırılır ve arka tekerlekleri üzerinde çekilir. Eee??? Bu arabayı park ederken el frenini çekmemiş miyidniz? Nasıl indirildi o el freni? Nasıl çekiliyor o araba öyle?

Efendim, aracınızı çekmekle görecli olan çekicideki resmi görevli beyefendiler (!) aracınızın kapısını açıp el freninizi indiriverdiler. Nasıl yaa? Ne hakları var ki benim aracımı açmaya, içine girmeye? Özel hayata müdahale değil midir bu?

Günün birinde güzel bir havada bisikletle istanbul içinde dolaşırken bebek parkı yakınlarında trafik görevlilerinin araç çekmente olduğunu gördüm. Bisikletimle biraz da dinlenmek amacı ile resmi görevlinin yanına yaklaştım. Aracı çekme işini gerçekleştiren mesai arkadaşını izliyordu.

"araçların içine girip el frenini indirmek yasal mı?" diye sordum.
"değil" dedi.
Bu bir devlet memuru! Polis! Görevi halkın güvenliğini, haklarını korumak olan bir devlet görevlisin! Kanuni olmayan şeyler yapıyor!!!

Bu suç, büyük şehirlerde hergün defalarca işleniyor. Birçok insanın canı sıkılıyor. Devletin resmi makamlarına karşı nefret duyguları beslemesine sebep oluyor.

Yakın zamanda tedbir alınması dileği ile...

Wednesday, December 16, 2009

Üniversitede Patent Destek Bölümü Kuruluyor


TPE Bilgi Döküman Birimlerine Bir Yenisi Daha Ekleniyor

Türk Patent Enstitüsü, Türkiye'nin teknolojik ilerlemesine katkıda bulunmak, ülke içinde serbest rekabet ortamını oluşturmak ve araştırma geliştirme faaliyetlerinin gelişmesini sağlamak üzere, çeşitli kanunlarla düzenlenen sınaî mülkiyet haklarının tesisi, tescili ve sınaî mülkiyet haklarına ilişkin mevcut bilgi ve dokümantasyonun kamunun istifadesine sunulabilmesi amacı doğrultusunda, Türkiye genelinde Bilgi ve Doküman Birimleri kurmaya devam ediyor.

Ankara Üniversitesi ve Türk Patent Enstitüsü, kurumlar arası işbirliğinin geliştirilmesi, yenilikçiliğin, üretkenliğin ve yaratıcılığın teşvik edilerek ulusal inovasyon sisteminin güçlendirilmesi, Türk sanayicisinin rekabet gücünün artırılması ve pazar paylarının büyümesine katkı sağlanması amacıyla, Ankara Üniversitesi bünyesinde Patent Destek Birimi kurulmasına ilişkin işbirliği protokolünü, 18 Aralık 2009 Cuma günü imzalayacak.

Protokol ile Ankara Üniversitesi bünyesinde Patent Destek Birimi oluşturulması, Ankara Üniversitesi akademik personel ve öğrencilerinin, araştırma geliştirme çalışmalarının yönlendirilmesi, patent/endüstriyel tasarım başvuru süreçlerinde yardımcı olunması, sınaî mülkiyet hakları konusunda bilgilendirme ve her türlü doküman ihtiyaçlarının karşılanması hedefleniyor.

Patent Destek Birimi’nin, üniversite mensuplarının mevcut bilimsel çalışmalarının patente dönüştürülerek, KOBİ’lerin ve sanayicilerin istifadelerine sunulması, üniversite-sanayi işbirliğinin geliştirilmesi ve yeniliklerin belgelenerek korunması dışında; patent araştırması yapılarak dünyadaki mevcut teknolojilere erişilmesinde, Ar-Ge çalışmalarının yönlendirilmesinde, teknoloji transferi ve lisanslama gibi pek çok alanda faydalı olması bekleniyor.

Protokol İmza Töreni sonrası, Türk Patent Enstitüsü uzmanlarınca Marka, Patent ve Endüstriyel Tasarım konularını içeren sınai mülkiyet semineri gerçekleştirilecek.

Sunday, December 6, 2009

Ride Planet İstanbul - 06.12.2009


"Bisiklet Değişimini Başlat, İklim Değişimini Durdur."

Evet, bugünkü sloganımız buydu. Bir önceki Critical Mass etkinliğinde planlandığı gibi bugün (06.12.2009 Pazar) saat 14:00'da Sultanahmet Meydanında güzel bir etkinlik gerçekleştirildi.

Ride Planet Earth adı ile anılan etkinliğin İstanbul ayağını gerçekleştirdik.

Ride Planet Earth hakkında kısaca bilgi vermek istiyorum. Ağustos 2008'de Avustralya'nın Brisbane kentinden yola çıkp 1,5 senede Danimarka'nın Kopenhag kentine süren bir etkinliktir. İklim değişiklikleri ile ilgili görüşmelerin yapıldığı Kopenhag'a bir mesaj vermek amacı ile düzenlenmiştir.

"Bisiklet Değişimini Başlat, İklim Değişimini Durdur."

etkinliğin facebook sayfasından da bilgi alabilirsiniz.

Hava biraz soğuktu. Acaba ne kadar kişi katılır diye düşünerek çıktım evden. Yağmur azdan aza yağıyordu. Buluşma yerine ulaştığımda saat 13:50'yi gösteriyordu. Toplanma alanında o havaya rağmen birhayli kalabalık katılımcı vardı. Tam saymadım ama sanıyorum 40-50 arasında bisikletli katılımcı, yağmurlu havaya rağmen ekipmanlarını kuşanıp etkinliğe katılmıştı. Basın mensupları bol bol fotoğraf çektiler. Kamera çekimleri yapıldı. Umarım yayınlanırlar. Basın açıklamasının ardından yola çıktık. Sultanahmet, Gülhane, Sirkeci, Eminönü, Karaköy, Tophane, Dolmabahçe, Beşiktaş üzerinden geçerek Ortaköy'e vardık. Yolda hiçbir hiçbir sorun yaşamadık. Ortaköy'de basın bildirileri dağıtıldı. Sohbetler edildi. Fotoğraflar çekildi. Eylem sona erdi ve grup dağıldı.

Ortaköy'den çıkıp Beşiktaş'tan geçip Akaretler yokuşunu tırmanarak Maçka'ya ulaştım. Harbiye'den Pangaltı'ya gittim. Çok özel bir arkadaşımla görüştüm. Arkadaşım'dan ayrıldıktan sonra eve dönüş yolculuğu başladı. Taksim üzerinden geçerek Şişhane'ye indim. Unkapanı köprüsünden geçtim. Haşim İşcan altgeçitinden geçip o güzelim yokuşu inmenin zevkini yaşadım. Yenikapı'dan sahil yoluna çıktım. Sahil yolundan eve geldim.

Bugünkü yolculuğum toplam 45,41 Km sürdü. Toplam 2 saat 34 dakika boyunca pedal çevirerek toplam 8300 civarında pedal atmışım.

Wednesday, December 2, 2009

Critical Mass - 28.11.2009 Cumartesi



Critical Mass hakkında detaylı bilgiye buradan ulaşabilirsiniz.

28 Kasım Cumartesi günü havanın da çok güzel olmasını fırsat bile bisiklet ve paten kullanıcılarının katılımı ile Critical Mass'ın İstanbul ayağı gerçekleştirildi. Yaklaşık 40 civarında bisikletli ve paten kullanıcısının katılımı ile gerçekleşen buluşmada izlenen rota sırasıyla:

Göztepe Parkı
Kızıltoprak
Caddebostan
Kadıköy
Moda
Göztepe Parkı
Caddebostan

şeklinde oldu. Saat 17:15'te başlayıp 19'a kadar süren turda "Arabadan in, bisiklete bin" sloganları atıldı.

Tuesday, December 1, 2009

26. Bilişim Kurultayı'ndan - Bilişim'de Kadın Başarı Öyküleri Oturumu


Bilişim'de Kadın Başarı Öyküleri Oturumu - 19.11.2009

Birbirinden başarılı 4 konuşmacının tecrübelerini aktardığı oturumlar, izleyiciler tarafından merakla takip edildi.
Konuşmacılardan ilkinin rahatsızlığı nedeni ile konuşmasınını telefon bağlantısı ile yapması, bir teknoloji kurultayında teknolojinin hayatımızdaki zorlukları aşmada ne kadar faydalı olabileceğine iyi bir örnek teşkil etti.

1. Konuşmacı: Nur Öztin KURAK - Visa Avrupa'nun Türkiye Direktörü.
Konuşmasını rahatsızlığı nedeni ile cep telefonu bağlantısı ile yapan Nur Öztin KURAK, çok değerli tecrübelerini aktardı. Öncelikle kısa özgeçmişinden bahsetti. İzmir Amerikan Lisesi'nden mezun olduktan sonra ODTÜ'de Bilgisayar Mühendisliği Lisans ve Yüksek Lisans'ı yapmış. İlk işinde Finansal - Kurumsal Analist olarak çalışmış. Analis olarak çalışmış olmak kendi deyimi ile "işi anlamasını" sağlamış. Mesleki kariyer hedefi olarak "büyük resmi görüp uzun vadede nerede olmak istediğinizi görün" diyor. "İnsan olarak mutlu olmalıyız" diyen Nur Öztin KURAK, dengeli bir iş ve özel hayatın önemine de dikkat çekti; iş, aile, arkadaşlar, hobiler. Kendi hobilerinden bahsetti. Doğayı seviyor, traking yapıyor. Henüz ODTÜ'deyken dağcılık kulübünde yer almış. "Dağcılık ile uğraşmak bana mücadele etmeyi öğretti" diyor. Kitap okumayı da hobileri arasında sayan Nur Öztin KURAK, bir okuma kulübüne üye. Her ay bir kitap okuyup üzerine konuşuyorlar.

2. Konuşmacı: Arzu ALPAGUT
Lisans Eğitimi'ne ODTÜ'de Elektrik-Elektronik Mühendisliği bölümünde başlamış. 70'li yılların sonunda lisans eğitimine devam etmek için İngiltgere'ye gitmiş. İngiltere'de yeni açılan Telekominikasyon Mühendisliği Bölümüne devam etmiş. Ders seçimi sırasında zayıf olduğu, ekstra çalışmasını gerektirecek desleri almış. İlk zamanlar ingilizce bilgisinin de yetersiz olması nedeni ile çok zorluk çektiğini dile getiren Arzu ALPAGUT, deneyimli bir öğrenciden destek alarak 7 günlük çalışma takvimi hazırlamış.
Hazırladığı çalışma programı kısaca:
saat 08-17 arasında okulda zaman geçiyor.
18-22 arasında haberleri takip ediyor.
22:30-02:00 arası ders çalışma zamanı.
02-sabah okula gidene kadar uyku arası.
1989-1993 seneleri arasında Ericsson'da çalışmış.
"Enerjinizi, stratejinizi ekip çalışması ile birleştirerek başarıya ulaşabilirsiniz" diyor.
Hobilerinden bahsederken sporun önemine de değinen Arzu ALPAGUT, suluboya resmi yapıyor. Resim yapmasının faydasını "Detayı görp bütünü resmedebilmek" olarak ifade ediyor. Bununla birlikte "çok detaya girerseniz resmin tamamnı kaybedebilirsiniz" uyarısını da yapıyor.

3. Konuşmacı: Nurcan ÖZYAZICI
Bir kamu kurumu olan Gümrük Müşavirliğinde çalışıyor.
ÖDTÜ Matematik Bölümü Mezunu.
Okuduğu dönemde seçmeli olarak seçebildiği tüm derslerini Bilgisayar Mühendisliği derslerinden seçmiş.
İş hayatına Gümrük Müşavirliğinde Analist olarak başlamış. 5 sene boyunca çok çalışıp projeleri ile kendini göstermiş. Yaptığı iş ile ilgili alabileceği tüm eğitimleri almış. Seminerlere gitmiş. Yönergeleri okumuş. Tanıdıkla değil çok çalışarak başarı ile ilerlemiş.
Yaptığı iş hizmet odaklı olduğundan dolayı ulaşılabilir olmaya çok önem vermiş. 24 saat boyunca ulaşılabilir olmuş. Verdikleri hizmet çözüm odaklı.
Türkiye, dünyadaki en büyük TIR filosuna sahip. TIR işlemlerini bilgisayarlaştırabilmek önemli.

4. Çiğdem EROL
Lisans Eğitimini ve Yüksek Lisansını Biyoloji alanında yaptıktan sonra Enformatik alanına yönelmiş.
Bilgisayar alanı ile ilgili yapılan bir araştırmanın sonuçlarını paylaştığı sunumunda önemli bolgulara yer verilmişti.
Bu bolgulardan basıları:
Türkiye'de bilişim alanında çalışan kadın sayısı yıllara göre azalma gösteriyor.
Litvanya'da bilişim alanında çalışanların %72'si kadın.
Estonya'da bilişim alanında çalışanların %69'u kadın.
Bilişim alanında çalışan kadıların platformu: http://www.ncwit.org/

Oturumu sunan İstanbul Üniversitesi Enformatik Bölümü Başkanı Doç. Dr. Sevinç GÜLSEÇEN, konuşmaları "Başarılı olmak için çok çalış, korkma, kendine güven" ifadesini kullanarak özetledi.

Saturday, November 21, 2009

26. Bilişim Kurultayı: 18-20 Kasım 2009 - Ankara

Türkiye Bilişim Derneği (TBD) tarafından düzenlenen 26. Bilişim Kurultayı 18.Kasım.2009 – 20.Kasım.2009 tarihleri arasında başarı ile gerçekleştirildi.
İstanbul Üniversitesi Enformatik Bölümü, kurultaya içinde Bölüm Başkanı Doç.Dr. Sevinç GÜLSEÇEN ile öğretim üyesi Yrd.Doç.Dr. Fatih GÜRSUL’un da bulunduğu doktora ve yüksek lisans öğrencilerinin yer aldığı 22 kişilik bir ekip ile aktif katılım gösterdi. Kurultay boyunca yayınlanan 28 adet bilimsel bildiriden 5 adedinin İstanbul Üniversitesi akademisyenleri ve öğrencileri tarafından hazırlanmış olması büyük bir gurur kaynağıydı.
17 Kasım’ı 18 Kasım’a bağlayan gece saat 00:00’da AKM’nin önünden kafilenin bir kısmı ile hareket eden üniversiteye ait servis aracı, Kadıköy Evlendirme dairesi önünden kafilenin diğer yolcularını da alarak Ankara yoluna çıktı. Oldukça keyifli geçen yolculuk sonrasında sabah saat 7 civarında Ankara’ya ulaştık. Hacettepe Üniversitesinde yaptığımız kahvaltıdan sonra Bilkent Üniversitesi ve ÖDTÜ içerisinden geçerek kurultayın açılışına katılmak üzere Rixos Grand Ankara’ya ulaştık.
Kurultay’ın açılış konuşmaları, bilinen sıkıcı bürokratik konuşmalardan çok öteydi. Değerli konuşmacılar arasında Ulaştırma Bakanı Binali YILDIRIM, TBD Başkanı Turhan MENTEŞ, Eczacıbaşı Yönetim Kurulu Başkanı Faruk ECZACIBAŞI, Turkcell Genel Müdürü Süreyya CİLİV, Araştırmacı-Şair Sunay AKIN vardı. Herbirinin konuşmalarını diğer yazılarımda ayrı ayrı yazacağım.
Açılış konuşmaları bittikten sonra öğlen yemeğimizi hotelde yedik ve önceden planlandığı gibi Ankara Üniversitesi bünyesinde bulunan Uzaktan Eğitim Merkezi’ni ziyaret ettik.
Sonrasında 2 gece konaklayacağımız yer olan Tedaş Misafirhanesne gittik. Daha önce birkaç farklı misafirhanede konaklamıştım. Ancak bir misafirhanenin Tedaş Misafirhanesi kadar konforlu ve temiz olabileceğini hiç düşünmemiştim. Birçok 3-4 yıldızlı birçok hotelden çok daha temiz ve kullanışlı biryer.
Çantalarımızı odalarımıza yerleştirdikten sonra akşam yemeğimizi yemek üzere kafilenin akşam yemeklerine 3 gün boyunca sponsor olan Kardelen Canlı Alabalık Tesislerine gittik. İnanılmaz lezzetli yemeklerin yanında güleryüzlü servis personeli ile daha ilk günden gönlümüzde taht kuran tesiste zengin balık çeşitleri ve ızgara alternatiflerinden oluşan yemeklerimizi yedik. Sonrasında yine Rixos Granda Ankara’da Kurultay’ın açılış kokteyline katıldık. Kokteylin ardından konaklama yerimiz olan Tedaş Misafirhanesine döndük. Birinci gün böylece bitmiş oldu.
İkinci güne misafirhanede yaptığımız iki çeşit zeytin, üç çeşit peynir, bal, tereyağ, böğürtlen, yumurta, salatalık, havuç, poğaça, ekmek ve sınırsız çaydan oluşan son derece zengin kahvaltı ile başladık. Kahvaltı sonrası sabah oturumlarını izlemek üzere konferansın yapıldığı hotele gittik.
Eş zamanlı birçok salonda farklı oturumlar yapıldığından ancak kendi izlediğim oturumlar hakkında bilgi verebileceğim.
İşnet’in çalışmaları hakkında bilgi edindiğim ilk oturum sonrasında Bilişim’de Kadın Başarı Öyküleri başlıklı oturumu izledim. Kendi alanlarında üstün başarılar göstermiş olan çok değerli dört kadın bilişimcinin kendi hikayelerini anlattıkları oturum yoğun ilgi gördü.
Sabahki oturumların bitmesini müteakip öğlen yemeklerimiz olan kumanyaları alarak Anıtkabir Ziyaretimizi gerçekleştirmek üzere yola çıktık. Yolculuk esnasında yemeklerimizi yedik. Saat 14’te başlayacak olan tören için oldukça yerinde bir zamanlama ile 15-20 dakika kadar öncesinde tören alanında hazır bulunduk.
Doç.Dr. Sevinç GÜLSEÇEN başkanlığında heyet olarak Atatürk’in mozolesine çelenk koyduk ve saygı duruşunda bulunduk. Ardından Anıtkabir Müzesini rehber eşliğinde gezdik. Anıtkabir Derneği bünyesinde faaliyet gösteren ve çok güzel hatıra ürünleri temin edebileceğiniz işletmeden alışverişlerimizi yaptıktan sonra akşam yemeğimizi yemek üzere Kardelen Tesislerine gittik. Bir önceki akşam yaşadığımız ziyafetin ardından herkes birbirine önceki yediği yemeğin lezzetini tarif ediyor, diğerlerinin yedikleri hakkında bilgi sahibi olup birbirinden farklı lezzetleri tecrübe etmek istiyordu. Ne seçersek seçelim, lezzeti bir önceki tercihimizi aratmıyordu.
Akşam yemeğini müteakip dinlenme tesislerimize geri döndük. Grubun bir kısmı Ankara’nın akşam eğlence mekanlarını keşfetmek üzere serbest zamanlarını kullanırken bir kısmı da ertesi günkü sunumlarına hazırlanmak üzere konaklama yerinde kalmayı tercih ettiler. Bazı arkadaşlarımız hem akşam eğlence mekanlarını keşfettiler hem de sonrasında sabaha kadar uyumayıp ertesi gün için son hazırlıklarını gözden geçirdiler :) İkinci gün bu şekilde bitmiş oldu.
Üçüncü gün yine misafirhanede yaptığımız harika bir kahvaltı ile başladı. Konaklama yerine bu gezi için birdaha dönmeyecek olduğumuzdan kahvaltı sonrası eşyamızı otobüse yükledik ve 3. Gün oturumlarını izlemek üzere yola koyulduk.
Üçüncü günün ilk oturumu izleme tercihimi birçok kişi ile beraber Ceo Forum Paneli’ni izlemekten yana kullandım. Fatih ÇEKİRGE tarafından yönetilen panel’de Turkcell, Vodafone, Intel, Goldengate, Hexagon ve Havelsan’dan gelen birbirinden değerli üst düzey yöneticiler panelist olarak yeraldı .Bu panel ile ilgili ayrıca bir yazı yazacağım.
Panel’in bitiminde öğlen yemeklerimizi yedikten sonra bilimsel otorumları izledik. Oldukça yeni bilgilerin yer aldığı araştırmaların yanında, değişik ihtiyaçlara çözümler üreten uygulamalar hakkında bildiriler izledik.
Bilimsel bildiri oturumlarının ardından üçüncü günün akşam yemeğini yemek üzere Kardelen Tesislerine doğru yola çıktık. Önceki iki günlük harika yemek tecrübelerinden sonra bir üçüncüsünü daha yaşadık. İki saate yakın süren yemekten sonra belki de birçoğumuz ayrılmayı hiç istemediği halde önümüzde aşılması gereken uzun bir Ankara-İstanbul yolu vardı.
Saat 19 civarında Ankara’nın en güzel tarafı olan İstanbul yolculuğu için yola çıktık :)
Yolculuğun neredeyse yarısına yakını, şarkılar-türküler eşliğinde nasıl olduğunu anlamadan geçti. Saat 22’den sonra üzerimize çöken tatlı yorgunluğun etkisi ile yolculuğun ikinci yarısı biraz daha sakin geçti. Saat 1 civarında İstanbul’un ilk yolcularını Kartal’da servis aracından indirdik. Yaklaşık 1 saat kadar Göztepe, Taksim, Fatih, Edirnekapı, Bahçelievler derken Küçükçekmece ve Avcılar’da servis aracı boşaldı.
Dolu dolu geçen 3 günlük etkinlik süresince değerli sektör çalışanlarından önemli hayat tecrübeleri edindik.
26. Bilişim Kurultayı, TBD’nin kuruluşunun 38. senesinde Bilişim Politikaları konusu üzerine odaklanmıştı. Türkiye’deki bilişim sektörüne yön veren içerikleri ile daha nice Kurultaylarda görüşmek dileği ile...

Thursday, November 12, 2009

Şans oyunları ve fiyat - değer ilişkisi !

Şans oyunlarında ilginç bir terminoloji vardır. Örneğin sayısal loto ya da süper loto gibi oyunlarda “6 bilen” diye bir ifade kullanılır. Bilmek ! bu mümkün mü? Bilmek kelimesinin ne işi var orada? Hafızada varolan birşeyi çağırmıyoruz ki. Tamamen tesadüfi bir durum. Bilmek niye?
Basit: pazarlama stratejisi. Herkes bilmek ister. Bilgi güçtür. Kolay elde edilmez. Ama tabi oyun bir şekilde cazip gösterilecek ya. Neyse....
Sayısal Loto veya Süper Loto gibi şans oyunu adı altında pazarlanan uygulamaların son derece zararlı olduğunu düşünenlerdenim. Sebebine gelince:
Yok efendim kumardır, haramdır v.s. gibi sebeplerle değil. Tamamen mantıklı yaklaşıyorum olay. Kazanmama olasılığınız çok daha fazladır ve katıldığınız her defada zihninize “Başaramadım, Kazanamadım” gibi mesajlar verirsiniz.
Bu deneyim, bilinç altı seviyede bir başarısızlık referansı olarak kayıt edilir. Çünkü kazanamadınız. Olmadı. Birşey yaptınız. Buna umut bağladınız. Ve başarısızlıkla sonuçlandı. Bu bir tecrübedir. Bunun için zaman, emek ve para harcadınız. Miktarı hiç önemli değil. 1 lira da olsa, 100 lira da olsa daha fazla ya da daha az da olsa burada önemli olan ölçü değil. Olayın deneyim boyutu önemli.
Zihin değerlendirmeyi çok basit yapar. Kazandım mı? Kaybettim mi? Bu deneyimin sayısı arttıkça kişi kendi kendisine “ben hiçbirşeyi beceremeyen birisiyim” inancını geliştirmeye başlar. “uğraşıyorum uğraşıyorum ama olmuyor” diye bir düşünce oluşur bilinç altı seviyesinde. Biryerlerde birşeyi başarmak ile ilgili karar vermesi gerektiği zaman, risk alması gerektiği zaman bu bilinç altı seviyedeki gizli kararlar kişiyi etkiler. Çünkü kişinini geçmişi, o her anını, geleceğini etkiler.
Sürekli başarılar elde eden birisinin yeni girişimlerinde de başarılı olması ihtimali daha yüksek olduğundan bunun tersi de geçerlidir. Birsürü “başaramadım” tecrübesi olan birisi, yeni birşeye başladığı zaman onu da başaramayacağına inanarak başlar. İnancı, tüm davranışlarını etkiler. Mücadeleciliğini zedeler.
Şans oyunlarındaki şansınızın ne kadar düşük olduğunu ve katılmak için ödediğiniz bedelin değerini bu şans oyunlarından birisi olan Süper Loto üzerinden kısaca incelemek gerekirse:
Büyük ikramiyenin verildiği sayıların tek bir sırada yer alması olasılığı
54 x 53 x 52 x 51 x 50 x 49 = 18.595.558.800’da bir kadardır.
Onsekizmilyarbeşyüzdoksanbeşmilyonbeşyüzellisekizbinsekizyüzde bir olasılıkla kazanma şansınız var!
Bu demek oluyor ki kazanmanızı garantilemek istiyorsanız bu kadar adet satır şans oyunu oynamanız gerekiyor. Bu durumda bu yazıyı yazdığım 12.11.2009 tarihindeki bedeller üzerinden bir satır 1 lira olduğundan kazanmayı garantilemek için 18.595.558.800 TL tutarında kupon yatırmanız gerekiyor.
Peki bu durumda kazanacağınız para ne kadar? Oyunun kuralı gereği bir kupona birden fazla sayıda ikramiye isabet etmesi durumunda en büyük ikramiye verilir. Yani siz 18.595.558.800 TL harcayıp büyük ikramiyeyi kazanırsanız alacağınız ödeme (şan oyunu birkaç hafta devrettiyse) 9 milyon lira civarında ancak olabiliyor.
Harcadığınız para ile kazandığınız para arasındaki oran
18.595.558.800 / 9.000.000 = 2066
Kazandığınız paranın ikibinaltmışaltı katını harcamış oldunuz. Başka bir deyişle, tüm olasılıkları denemiş olsanız dahi oyunu organize eden kurum sizin kazandığınızın 2066 kat daha fazlasını kazanıyor.
Başka bir ifade ile 1 lira karşılığında oyuna katılarak satın aldığınız bir satırlık numaraların asıl değeri
1 / 2066 = 0,000483987
Kadardır. Kabaca ödediğiniz bedelin 2066’da biri kadar değerde bir karşılık alıyorsunuz.
Yine başka bir deyişle 1 TL’lik ürünü 2066 TL’ye alıyorsunuz.
Bilmiyorum anlaşılır oldu mu?
Her durumda kaybediyorsunuz. Bırakın bunlara umut bağlamayı da işinize gücünüze bakın. Çalışın, uzmanlaşın. Kendiniz kazanın. Çalışıp kazanmaya odaklanırsanız emin olun uzun vadede büyük ikramiyedeki kadar para kazanabilirsiniz. Hatta daha da fazlasını kazanabilirsiniz.
En basitinden büyük ikramiye ile boğazda bir yalı bile alamıyorsunuz. O halde bu kadarcık az tutarlara umut bağlayıp bilincinize birsürü başarısızlık mesajı yaratmanın anlamı var mı?

Monday, November 9, 2009

Güzel Hava - Güzel Pazar - 08.11.2009

Pazar sabah 5 gibi uyandım. Evet hiç normal değil. Pazar günü sabahın beşinde insan neden uyanır ki
Biraz yattım ama yok. Zerre kadar uyku yok gözümde. Kalktım. Hava müthiş. Bir önceki gün de çok güzeldi. Çalışmıştım Cumartesi günü.
Pazar günü de hava böyle güzel olsa diye düşünmüştüm hatta. Pazar sabahı o güzel havayı görünce “bu hava içerde harcanmaz” dedim.
Kısa bir sabah sporu yapmak için bisikletime binip florya sahile doğru gittim. Önce hava biraz serin gibi geldi. Ama sonra güneş hafiften yükselmeye başladı. Amacım yeşilköye kadar gidip dönmekti. Yeşilköy sahilin en uç noktasına vardığımda gittiğim yol yaklaşık 10 km kadar görünüyordu. Güneş biraz yükselmiş. Eve doğru döndüm yönümü. 100 metre gidemedim. Bu havade eve gidip ne yapayım J sahil yolundan kaptırdım Sultahahmet’e doğru. Erken saatte çok güzel oluyor oralar. Eski konakların olduğu arasokaklarda dolaştım biraz. Saat 9 gibi küçük bir büfede güzel bir kahvaltı yaptım. Sonra Sirkeci üzerinden Karaköy’e. Oradan Tophaneye. Eveeet, Bienalin son günüydü. “İnsan Ne ile Yaşar”. 9:45 gibi oradaydım. Saat 10’da açılıyormuş. 15 dakika kadar oyalandım. Açıldı. 1 saat kadar Benal’i gezdim. Sonra Beşiktaş’a doğru yollandım. Dolmabahçe sarayının arka tarafındaki çınar ağaçlarının olduğu yolu çok severim. Büyük bir keyifle geçtim o yoldan. Beşiktaş üzerinden Ortaköy’e doğru devam ettim. Pazar günü bisiklet gezisine çıkan sadece ben değilmişi. Beşiktaş’tan itibaren 40’lı yaşlardaki bir bisiklet sever ile devam ettik yola. Boğaz boyunca yoluma devam ettik. 2. Köprünün de altından geçtik. İstinye’ye kadar beraber gittik. İki kişi daha da keyifli oluyor. Yol arkadaşım ile İstinye’de ayrıldık. Ben Sarıyer’e doğru devam ettim. Emirgan ne kadar güzelmiş. Adını duyuyordum ama gezerek, yavaş yavaş hiç geçmemiştim oradan. Sarıyer’e vardığımda bisikletim kilometre göstergesi 60 km’yi geçiyordu. Asker arkadaşım Hüseyin’i aradım. Orada yaşıyor. Görüştük. Güzel bir öğlen yemeği yedik. Biraz muhabbet ettik. Saat 15:30 gibi geri dönüş yoluna çıktım. Aynı yoldan dönmek niyetindeydim ama güneş erken batacağından yolu biraz kısaltmak için istinye’den sonra yokuşa dönüp İstinye Parkın yanına çıktım. Orada Ayazağa tarafa yolculuk çok hoştu. Derken 4. Levent, Levent, Zincirlikuyu üzerinden geçip Yıldız Yokuşundan saatte 55 Km hızla aşağı doğru salındım. Beşiktaş üzerinden tekrar Sirkeciye vardığımda hava iyiden iyiye kararmıştı. Sahil yolundan gitmek vardı ama karanlık olduğundan ve gün içinde yaptığım toplam yol 90 Km’yi geçtiğinden treni tercih ettim. 45-50 dakika sonra Küçükçekmecedeydim. İstasondan çıkıp o yolun üstüne bir de Çekmece Bayırını tırmandıktan sonra liseden bir arkadaşım ile daha görüştüm. Saat 9’a kadar onların evindeydim. Saat 10 gibi eve geldiğimde kilometre göstergesi 96,87 Km’yi gösteriyordu. Dakikadaki pedal sayım ortalama 52. Toplam bisiklet sürme zamanım 6 saat 42 dakika.
Küçük bir hesapla günlük pedal devir sayım:
6 saat 42 dakika= 402 dakika
1 dakikadaki pedal sayısı: 52
Günlük pedal sayısı: 402 x 52 = 20904 pedal

Güzel bir Pazar günü oldu.

Tuesday, August 4, 2009

Güneş Gözlüğü...


Yaz aylarındayız. En çok ihtiyaç duyduğumuz şeylerden birisi güneş gözlüğü. Hatta bu iklim değişiklikleri nedeni ile ben kışın bile güneşli günlerde gözlüksüz gezmem.

Güneş gözlüğü alırken para harcamaktan çekinmeyin. Yemeğinizden tasarruf edip alın gerekirse. Çok mu abartı geldi? Gözleriniz sadece 2 tane. Ve çevreniz ile etkileşiminizin %75’ini görerek yaparsınız. Atasözümüz bile var “gözün gibi bak” diye. En çok dikkat etmeniz gereken organlarınız belki de gözleriniz.

Mutlaka iyi bir markanın %100 UV koruması sağlayan gözlüklerini alın.
Mümkünse Polarize Camlı güneş gözlüğü alın. Hem %100 UV koruması sağlar hem de yansıyan ışığın gözünüzü rahatsız etmemesini sağlar. Polarize camlar ile ilgili internette bulduğum güzel bir yazıyı buradan okuyabilirsiniz. Güzel bir videoya da buradan ulaşabilirsiniz.

UV filtresi konusu çok önemli. UV filtresi olmayan, çok düşük fiyata gözlük diye satılan boyalı camlardan alırsanız gözlerinizin göreceği zarar çok daha büyük olacaktır. Çünkü boyalı camın arkasında, karanlıkta kalan gözünüz, ışığı daha iyi alabilmek için gözbebeğini normalden daha fazla açacaktır. Camlarda hiçbir koruyucu olmadığından Gözünüzün için kısmına, daha fazla açık olan gözbebeğinden çok fazla miktarda zararlı UV ışını sızacaktır.

Bu yazıyı yazdığım 04.08.2009 tarihinde küçük bir araştırma yaptım. GittiGidiyor.com üzerinde 100-150 TL aralığında Ray-Ban markalı polarize camlı gözlükler bulunabiliyor. Önerebileceğim tek marka Ray-Ban'dır. Çok reklam gibi oldu ama araştırmalarıma göre bana bu matıklı geliyor.

İnternet üzerinden alamam, gidip denemek istiyorum derseniz kendi gözlüğümü ( Ray-Ban RB3183 004/9A 6315) aldığım yere bakmanızı önerebilirim. Kendileri ile hiçbir ticari bağlantım olmamakla birlikte verdikleri hizmeti beğendim ve kendi bloğumda öneriyorum. Sakıncası var mı?
Sirkeci'de Doğubank'ın 1. katında Renk Optik. Fiyatları oldukça hesaplı. Tabi pazarlık yaparsanız. 2 haftalık bir araştırma sonucunda gözlüğümü oradan almaya karar vermiştim.

Özellikle çocuklar için gözlük konusunda çok dikkatli olun. Marketlerde 3-5 liraya çocuklar için güneş gözlüğü satıyorlar. ALMAYIN ! Çocukların gözleri için çok zararlılar. Gidin güzel güzel kaliteli bir markanın gözlüklerini alın. İlerde çocuğunuzun yapacağı göz sağlığı harcamalarından daha hesaplı fiyata gelecektir.

Güneşli ve keyifli günler efendim...

Saygılarımla,
Reyhan YILMAZ

Monday, July 20, 2009

Taksim istiklal caddesinde alman turist öldürüldü !


İstiklal caddesinde alman turist öldürüldü.
Ne hallere geldik. Gün ortasında hem de.

Polislerin koruması ile ilgili bir olay da değil bu. Onların davranışları apayrı bir konu zaten. Ama asıl olay korunmaya ihtiyaç duyulacak hale gelmiş olmakta.
Suçe meyilli insanların sayısı her geçen gün artıyor. Eğitim gittikçe kötüleşiyor. Yakın zamanda açıklanan SBS sınav sonuçları da durumu ortaya koydu. İlk 100'de bir tane bile devlet okulu yok. Vakıf okulları, devletin yapması gereken ama yapmadığı eğitimi bir şekilde yapmaya çalışan kurumlar. Çalışmalarını saygı ile takip ediyorum.

Karaman - Ankara arasını polisler ile dolduracak kadar ziyan ediliyor emniyet güçlerimiz. O emniyet güçlerinin bugün Taksim'de yaşanan olaylara ve benzerlerine izin vermeyecek şekilde kullnılması lazım değil mi?

Çok yazık...

Telekom Port 25'i Kapatıyor?


Evinden bilgisayar kullanan bir garip internet kullanıcısıyım :)
Günlük 10-30 arası mail gönderirim muhtemelen. Bugün mail göndermeye çalışırken server ile bağlantı kurulamadığına dair bir hata mesajı aldım. Şaşırdım ! Hizmet aldığım servisleri kontrol ettim. Ödemelerini gayet düzenli yapıyorum ve herhangi bir hizmet kesintisi, durumu sözkonusu değil.

Telekomu aradım. Teknik destek görevlisi ne dese beğenirsiniz: "Spam mail gönderiyorsanız portunuz kapatılmıştır."
Kontrol etti. Ve evet gerçekten mail gönderme portum kapatılmış. Yargısız infaz yapmışlar.

Herhangi bir şekilde spam mail gönderme durumum olmadığını anlattım. Portumu açtılar. Modemimi kapatıp açtıktan sonra da mail gönderebilmeye başladım.

Görevli de, görevi icabı beni nazikçe uyardı:
"Spam mail gönderirseniz portunuz yeniden kapatılacaktır".
Her ne kadar spam mail gödermediğimi söylesem de görevli nazikçe uyardı:
"Mail göndermeniz durumund portunuz kapatılacaktır".

Gerçekten spam mail göndersem gam yemeyeceğim. Ama ortada hiçbirşey yokken böyle bir suçlama ile aldığım hizmetin kesilmesinden son derece rahatsız oldum.

Zaten internet erişim politikaları ne yaptığını bilmez bir grubun kararları ile belirleniyor. Yok Youtobe engellenir, yok Geocities engellenir. Şimdi de kullanıcıların internete erişimleri, mail göndermeleri engelleniyor.

Bu yönetimi esefle kınıyorum. Yönetimin isimleştiği grup ile ilgili söyleyebileceğim tek şey: A.K.P.'si...

Tuesday, July 7, 2009

İyi Dişçi ( Diş Doktoru ) :)


Türk ırkının özelliğinden sanırım birçoğumuz 20'lik dişler dediğimiz alt ve üst çenemizde bulunan en arkadaki toplam 4 dişten muzdaripizdir.
Benim de 20'lik dişlerim çeneme baskı yapıyordu. 2004 senesinde alt çenemdeki 2 dişi aldırdım. Yalnız o kadar zorlandığım bir işlemdi ki üst çenemdeki iki tanesini aldırmayı hep erteledim. Geldik 2009 senesine. 2004 - 2008 arasında iki dişçiye ( diş doktoruna ) gösterdim 20'lik üst dişlerimi ama alma operasyonunu göze alamadılar. Benim korkum da arttıkça arttı tabi. Erteledikçe erteledim. Son birkaç gündür sol üst taraftaki dişlerden bir rahatsızlık hissediyordum. Dün (06.07.2009) dişçiye gittim. Aynı dişçi daha önce annemin tüm dişlerini yeniden yapmıştı ve annem çok memnun kalmıştı. Ben de aynı Dişçiye ( diş doktoru tabi ) gittim.
Üst çenemde sol en arkada bulunan diş ( aldırmadığım iki 20'lik dişten birisi ) çürümüş. Ve diğer dişe yaslanmış ona baskı yapıyor. Hissettiğim rahatsızlık büyük ölçüde bundan kaynaklanıyor.
Dişi almak gerekiyor; başka çaresi yok. Ben nasıl gerildim. Dişçi gayet rahat.
Şimdi burada uzun usun anlatmayacağım ama daha önceki operasyonlarda biraz dişi uyuşturma sorunu da yaşamıştık. Bunu dişçiye kısaca anlattım. "Merak etme, uyuştururuz" dedi.
Basit bir diş çekme hadisesi oldu. 10-15 dakikada bitti.

Bunları neden yazdım?
İşini iyi yapan bir dişçi arayışınız olursa iletişim bilgileri aşağıda:

Diş Hekimi Ahmet ÇAĞLAR
Büyükşehir Basın Doğa Sitesi Güneş A Blok D:2 (Koç İlköğretim Okulu Yanı) Beylikdüzü / İSTANBUL

Tel: 0212 873 0024
Cep: 0532 631 4908
e-mail: agcaglar@gmail.com

Saygılarımla,
Reyhan YILMAZ

Saturday, June 27, 2009

İsteklere Dikkat !

Neyi istediğimize dikkat etmeli.
Öncelikle, isteklerimizi mantıklı bir süzgeçten geçirerek doğru olduklarından şüphe etmememiz gerekiyor.
Ayrıca isteklerimiz hep faydaya dönük olmalı.
Bizim faydamıza, bizim harici olan herhangi birşeyin zararına (canlı veya cansız gibi görünen!!!) olan isteklerden uzak durmalı.
İstekler hep fayda sağlayacak şekilde olmalı.
İyiye, güzele götürecek şekilde. Tabi "beni iyiye - kötüye götürecek olan şeyler nelerdir?" sorusuna karar veren bilincimizin de farkında olursak ne güzel olur. Onu kendi haline bırakırsak başımıza bela olacak isteklerin bizim için faydalı olduğunu düşünebilir.
Bu durumda içinde yaşadığımız siztemin tamamı, bizim isteklerimizi gerçekleştirmemiz için seferber olacaktır.
Denemesi bedava :)

İstemesini Bilmek

İstemek üzerine saatlerce konuşulabilir sanırım. Çok önemli bir konudur istemek.
"İhtiyaç gidermekten" gelir istemek. İstemenin söz konusu olduğu yerde bir ihtiyaç vardır. Tabi buradaki "ihtiyaç" kelimesini "eksiklik" kelimesi ile eş anlamlı algılamayalım. Çok olan birşeyin daha az olmasını arzu etmek de bir ihtiyaç olabilir. Elinizdeki 10 kg yükün 2 kg olmasını isteyebilirsiniz mesela :)

Tüm davranışlarımızın sebebi gibi birşey istemek davranışının da duygusal halimizi değiştirme ihtiyacından ileri geldiğini düşünmekteyim. Bu nedenle dikkatli yapılması gerekir bu isteme eyleminin.

Zira birşeyi istiyorsak aslında onu gerçekleştirme potansiyelimiz vardır. İstemek, potansiyelin açığa çıkışının ilk adımıdır. Sonrasında plan, harekete geçme ve sonuca ulaşana kadar ısrar etme dönemi başlar. Sonuca ulaşıldığı zaman da acaba istediğim ile elde ettiğim sonuç örtüşüyor mu diye karşılaştırmalı değerlendirme yapılmalıdır. Hayat ancak o zaman bizim istediğimiz gibi ilerler. Yoksa saman alevi gibi geçen günlük isteklerimizle hareket edersek ve tutarlı olmaya şekilde davranırsak sonuçları vahim olabilir.

Dizginlerin elimizde olduğu bir yaşam sürmek zor değil. Hayat çok keyifli !
Yaşamasını bilene :)

Sunday, March 29, 2009

Sözde Krize Dair

29.03.2009 Pazar 18:41

Evet, sözde krizdeyiz.
Medya'dan ne kadar çok kriz haberi gördüğümüzün farkında mısınız?
Kasıtlı bunlar. İnsanların psikolojileri üzerinde oynanan birsürü oyunun parçaları. Medya o kadar güçlü bir araç ki (okumayan, araştırmayan) insanların hertürlü yönlendirmesi medya ile mümkün olabiliyor.

Sorarım size, kriz olan zamanlarla kriz olmayan zamanlar arasında fark ne?
Para olması ve olmaması diye özetleyebilir miyiz? Peki bu paranın piyasda dolaşması ya da dolaşmaması neye göre değişir? Kim kontrol eder piyasa nakitlerinin akışını? Herşey kendiliğinden mi oluyor?

Hiç merak etmeyin; herşey kontrol altında. Piyasada nakitlerin akışı da, belli zamanlarda piyasada para olup belli zamanlarda olmaması da tamamen büyük yatırımcıların kontrolünde. Uluslar arası büyük yatırımcılar kendi aralarında bazı kararlar alıyorlar ve uyguluyorlar. Planlarını en az 5-10 senelik vadelerle yapıyorlar.

Medya onların kontrolünde. Onlar ne isterse medya da onu gösterir. Medyanın etkisi ile kriz korkusuna kapılan insan kitlelerini yönetmek çok kolaydır.

"Aman kriz var, bakın işinize sahip çıkın."
"Aman kriz var, karın tokluğuna günde 15 saat çalışmaya itiraz etmeyin."
"Aman kriz var, sakın zam falan istemeyin."
"Aman kriz var, elinizdekinin kıymetini bilin."

Bunlar uzar gider. Yönetim kademesindeki güç sahipleri konumlarını ne kaybetmek isterler ne de başkaları ile paylaşmak isterler.

İlerlemek, büyümek, gelişmek için bazen risk almak gerekir. Kursa gitmek istersiniz, işiniz izin vermez. İşinizi tercih edersiniz. Eğitiminize devam etmek istersiniz. Yüksek lisans yapmak, yeniden üniversiteye gitmek istersiniz. Ama çalışmanız gerekiyordur artık. Üç kuruşa iş gücünüzü kullandırma çağınız gelmiştir artık. Kendi yaratıcılığınızı kullanıp yeni birşeyler yapmak, insanlığa yenilikler göstermek sizin ne haddinize? Çalışın efendim. Sadece mevcut düzenin bir parçası olun. Düşünmeyin, gelişmeyin, uğraşmayın, farkına varmayın. Okumayın bile. Gün içerisinde okumak için 1 saat bile fazla zamanınız kalmasın. Mazallah sistemin genel işleyişine dair birşeyler öğrenirsiniz. Kafanız çalışır, farkına varırsınız kullanıldığınızın. Okumak da neymiş. Sürekli çalışın. Mesai saatleri haricinde de çalışın. Ama mesai ücreti falan istemeyin. Aman kriz var !!!

Bir sonraki yazılarımdan birisinde merkez bankalarının çalışma sisteminden bahsedeceğim.
Okumanızı tavsiye ederim. Neden sürekli faiz ödediğimizi çok iyi anlayacaksınız.

Saygılarımla,
Reyhan YILMAZ

Seçim'e Dair


29.03.2009 Pazar 16:43
Bu yazımı, oy kullandıktan yaklaşık 20 dakika sonra yazıyorum.

Oyumu atacağım sandıkta hiç sıra yok. Ne güzel. Benden önce sadece bir kişi var o da zaten o anda oy kullanıyor. Hem oyumu kullanıp çıkacağım.
Benden önceki vatandaşın oy kullanmasını beklerken seçim görevlilerine bakıyorum. Öğretmen olduğunu tahmin ettiğim 20'li yaşların sonlarındaki bir arkadaşım dört dönüyor. Vatandaşın oylarını kullanmasına yardım ediyor. Sandığın başında bekleyen 4 kişi daha var: 2 bay, 2 bayan.

Bunların kim olduğunu ve oradaki görevlerinin ne olduğunu merak ediyorum.

Birisinin elinde sigara; ikisinin de kılık-kıyafeti gayet dağınık. Hiç mi dikkat etmezsiniz? Siz sandık görevlisisiniz. Sigara içen arkadaşı uyardım.

Ben: Burada 5'ten fazla kişi var ve sizin burada sigara içmeniz yasak!
Görevli: Ben sanahtan beri buradayım, dışarı çıkmam yasak.
Ben: Olabilir. Bu, burada sigara içmenizi haklı kılmaz.
Görevli: Bizim sabahtan beri ne çektiğimizi bilmiyorsunuz.
Ben: Olabilir, yasal olarak burada sigara içmeniz yasak.
Görevli: Dışarı çıkamıyorum.
Öğretmen: Ben de rahatsız oluyorum, faranjitim var...
Diğer Görevli: Tamam, haklısınız...
1. Görevli: Herşey yasalara uygun olsa...

dialog böyle sirdü. Bana oy kullanma sırası geldi ve oyumu kullandım.

Şimdi burada dikkat çekmek istediğim önemli bir konu var. Bu görevliler siyasi partilerin temsilcileri. Gelecekte muhtemelen biryerlere gelecekler. Ama temsil ettikleri partilerin yasaları için "herşey yasalara göre yapılsa" diyebiliyorlar. İnanmadıkları şeyin mücadelesini veriyorlar. Kendilerini orada zorla tutuyorlarmış. Orada durmaya istekli değiller. İstemeyerek yapılan hangi uğraştan hayır gelir ki?

Seçimde böyle bir tecrübe yaşamış olmaktan dolayı duyduğum rahatsızlığı paylaşmak istedim.

Saygılarımla,
Reyhan YILMAZ

Tuesday, March 24, 2009

Hayal Kırıklığı !

Yüksek lisans sürecim ile ilgili şimdiki görüşüm bu. İlerde illaki değişecektir ama ilkemizin en köklü okulunda başladım yüksek lisans yapmaya. Birsürü şeyin rayına oturmuş olması gerekiyor.
En basitinden kayıt sırasında bahar döneminde kayıt yaptırdığım halde güz döneminin de harcını aldılar. Sene ortasından yüksek lisansa başlanması durumunda senelik ücret alınıyormuş. Haksızlığın böylesini de ilk defa görüyorum. Göz göre göre eğitimi ticarete döküyorlar.
Sonra öğrenci kimlikleri. Okulun yemekhanesinde yemek yiyebilmek için öğrenci kimliği olması gerekiyor. Birkaç ayı buluyormuş öğrenci kimliklerinin çıkması.
Bu kimlikler bankamatik kartlarına benzer kartlar. Bankalardan kredi kartı başvurusu yaptığınız zaman kartınız 1 hafta içerisinde elinizde olabiliyor. Demek ki teknoloji bunu yapmaya müsait. Ama istanbul üniversitesi kimlikleri geç vermeyi tercih ediyor. Bunun da arkasında ekonomik sebepler var. Öğrenciler okul yemekhanesinden yemek yemesin. Çünkü okul yemekhanesinde yemekler hesaplı. Öğrencinin ödediği yemek bedeli haricinde kalan tutarı üniversite kendi bütçesinden karşılıyor. Ne kadar çok öğrenci yemek yerse okula o kadar zarar. Sebeplerden birisi bu olsa gerek ki öğrenci kimlikleri zamanında verilmiyor.

Bu kadar çok haksızlığın üniversite gibi bir kurum tarafından yapılıyor olması bence şaşılacak bir durumdur.
Burada haksızlık olayına özellikle dikkati çekmek istiyorum. Haksızlığın insanlar üzerinde kanıtlanmış etkilerinden birisi zeka geriliğine sebep olmasıdır. İnsanlar sürekli haksızlığa maruz kalırlarsa IQ’larında gerileme olur. Hoş ülkemizde zaten dünya kadar haksızlık oluyor. Onlara zaman zaman yazılarımda değiniyorum. Ama haksızlıkların üniversitelerde de yapılması bu ülkenini geleceği olan insanlar üzerinde hiç de olumlu izler bırakmıyordur hiç kuşkusuz.

İlgililere duyurulur...

Saygılarımla,
Reyhan YILMAZ

Üniversitede İnternet Yok !

24.03.09 saat 14:18
Yazımı yukarda yazdığım tarih ve saatte yazıyorum ama ne zaman yayınlayabilirim bilemiyorum. Bulunduğum yerde internet yok.
Nerede miyim?
İstanbul Üniversitesi Merkez Kütüphanesinde!
Kuruluş yılı 1453 olan ülkemizin en köklü üniversitesinin merkez kütüphanesinde kablosuz internet yok. Ben de zaten bu yazımı bunu vurgulamak için yazıyorum.
Hani teknoloji olmasa anlayacağım. Uzaktır, kablo yoktur, port yoktur. Ne bileyim birsürü sebep de olabilir ama bu sebeplerin de hiçbirisi yok. Bu kütüphanenin hemen karşısındaki, caddenin öbür tarafındaki İstanbul Halk kütüphanesinde kablosuz TTNet erişim noktası var. Teknik açıdan yeterlilik olduğunun kanıtıdır.
Burada niye yok? Burası alelade bir yer değil ki. Bir merkez kütüphanesi. Burada sadece kitap okunmaz. İnsanlar bilgisayarları ile gelip çalışmak isteyebilirler; benim gibi. Bina çok güzel. Geniş ortam. Evde çalışmaktansa böyle bir yerde çalışmayı tercih ediyorum. Ama internet yok. İş midir bu?

Değerli hocalarıma, idarecilerime sesleniyorum. Lütfen önem verin böyle şeylere. Burası ilim yuvası. İnternet bu gibi yerlerde olmayacak da nerede olacak sorarım size ???

Saygılarımla,
Reyhan YILMAZ

Sunday, March 15, 2009

Küçükçekmece Belediye Binasında İsraf

Aylardır dikkat ediyorum, defalarca uyardım. Kimsenin umursadığı yok.

Küçükçekmece belediyesinin önünden hemen her gün geçerim. Sabah erken saatte, günün geç saatlerdinde, gün ortasında v.s. Binanın önünden geçerken nüfus müdürlüğü kısmında sürekli çalışan 3 adet plazma televizyon sürekli dikkatimi çekiyor. Bu meretler sürekli açık. Gösterdikleri şey de belediyenin yaptığı ya da yapmakta olduğu işler ile ilgili görseller.

Hadi mesai saatlerinde anlarım, sıra bekleyen insanların oyalanması için birşeyler gerekli. Ama mesai saatleri haricinde neden kapatılmaz ki bunlar? Hem bütçeye zarar, hem elektrik israfı. Hem de çevreye çok zarar veriyorlar. Yazılardan biris bu linkte var.

Görevlileri uyarmaya bıktım artık. "Onlar otomatik olarak kapanıyor", "a, açık mı kalmışlar; görevlisi kapatacaktır" v.s. Çocuk mu kandırıyorlar nedir? Nasıl terbiyesiz bir üslup bu.

Sürekli de açıklar.

Ondan sonra belediye başkanının temsilcisi pazar akşamı benim ev telefonumdan beni arar ve "efendim biz geleceğinizi güvence altına almanız konusunda sizi bilgilendirmek için aradık" deyince çooook kızıyorum.

Ben biliyorum geleceğimin nasıl güvence altında olacağın. Herkes işini olması gerektiği gibi yapsın yeter. Kimsenin beni arayıp biz şunu yapıyoruz, biz bunu yapıyoruz demesine hiç gerek yok.

Doğru düzgün iş yapılsa görülür; ortada olur. Düzgün yapılan işler, halkın daha az sorun yaşaması ile kendisini gösterir zaten.

Daha bilinçli bir toplum dileği ile...

Küçükçekmece'de Elektrik İsrafı

Resmi tıkladığınız zaman kırmızı çerçeve içerisinde göreceğiniz yer yeşillendirilmiş alan. Ne kadar büyük olduğunu bölgede yaşayanlar bilir. 2. ve 3. resimlerde burada çekilmiş olan fotoğraf görünüyor. Bu arazide gece aydınlatması için harcanan elektrik benim gerçekten çok dikkatimi çekiyor. 4. resimde gördüğünüz direklerden bu arazide doğru sayabildiysem yaklaşık olarak 50-60 adet var. Bu direklerin herbirinde 5. resimde de görebileceğiniz gibi 500'er Watt'lık 4'er adet aydınlatma var. Yani her direk 2.000 Watt harcıyor.

50 adet direk her saat 100.000 Watt elektrik harcıyor. Konunun uzmanları bu sarfiyatın ne derece muazzam bir tüketim olduğunu çok iyi anlayabilirler.

Bu nasıl hizmet? Hiç kimsenin işine yaramayan bir alanın aydınlatılması için gece her saat 100.000 Watt elektrik harcanıyor. Kimse görmez mi bunu?

Küçükçekmece Metrobüs Durağı


Metrobüs istasyonunun Küçükçekmece durağı ile ilgili gördüğüm üst geçit ihtiyacını yazmak istiyorum. Resimlerle anlatmaya çalışacağım. bu ilk fotoğrafları çektiğim yeri gösteriyor. resmi tıkladığınızda büyük halini göreceksiniz. Kırmızı çerçevenin içinde kalan kısımlar insanların yoğun trafiğin içinden geçtiği yerleri gösteriyor. 2. resimde gördüğünüz duraktan gelen insanlar, 3. resimde gördüğünüz kısımdan yolu geçmek durumunda. Gördüğünüz gibi trafik vızır vızır işliyor ancak insanların geçebilecekleri başka bir üst geçit v.s. olmadığı için insanlar trafiğin içinden geçmek durumunda. Bu kalabalık 4. fotoğrafta da görebileceğiniz gibi biraz ilerde tekrar oldukça yoğun işleyen trafikten geçerek Küçükçekmece'ye giden köprüye ulaşacaklar. 5. fotoğrafta da görebileceğiniz gibi trafik oldukça yoğun akıyor.

Üst geçitler yapılmadığı için her gün binlerce kişi gerek metrobüs durağına giderken, gerekse metrobüs durağından çekmece tarafına geçerken binlerce tehlikeli geçiş yapıyor. Hayatlarını tehlikeye atıyorlar.

Bu durumu görürken şuanki belediye başkanımın temsilcisi beni "geleceğinizi güvenceye almak konusunda sizi bilgilendirmek için arıyorum" dediği zaman ben RAHATSIZ OLUYORUM. Bugünüm güvende değil ki geleceğim güvende olsun...

Etrafımızda olanlara karşı tepkisiz kalmayalım. Belediyelerin hizmet için binlerce lira bütçesi var. Doğru yerlere harcanmalarına yardımcı olalım. Hizmet isteyelim.

Bir sonraki yazımda yine çekmecedeki elektrik israfını ele alacağım.

Belediye Seçimlerine Dair

15 Mart 2009 Pazar saat 18:40 civarı

Ev telefonum çaldı. Arayan bir bayan. Küçükçekmece Belediye başkanı ve aynı zamanda yeni seçimler için başkan adayı adına arıyor. Geleceğimizi güvence altına almamız ile ilgili bilgilendirmek üzere arıyormuş.

Aynası iştir kişinin lafa bakılmaz.

Böyle telefonlar ederek millete birşeyler anlatma ihtiyacı duyan insanlardan şüphe ederim. Kaldı ki şüphe etmek için yeterince sebebim var. Bunlara ayrı ayrı bloglarımda yer vereceğim.

Bu yazımda asıl dikkati çekmek istediğim konu acaba bu reklam amaçlı telefon aramalarının faturalarını kim ödüyor? Belediye başkan adayı kendi seçim bütçesinden mi ödüyor (ki hiç sanmıyorum). Yoksa bu aramalar belediye telefonlarından yapılıyor ve faturalarını paşa paşa biz vergi mükellefleri mi ödüyoruz acaba?

Ne dersiniz?

Wednesday, January 14, 2009

Para Üstü !!!


Hepimiz çok zenginiz. Marketlerde o kadar çok para üstü bırakıyoruz ki! Sadece marketlerde mi? Alışveriş yaptığınız her yerde sizden alınan para karşılığında size verilen fişlere dikkat ediverın bakalım. Kuruş mertebesindeki küsüratlar bir senede ne kadar birikir acaba?
Birazdan taksiye bineceğim. Gideceğim yer 4.60 ytl tutuyor. Taksiciler 5 lira alıp üstünü vermiyor. 10 defada 1 yol parası fazla veriyorum. Komşu ülke bulgaristanda taksiye bindiğim zaman adam 1 kuruş'a kadar tam para üstü veriyor.
Bahşiş verme durumları ile karıştırmayalım. Aynı şey değildir.

Bu bir kültür meselesi. Küçük gibi görünen bu tip hususlara dikkat etmiyoruz ve bu bizim hayatımızın tamamına yansıyor. Heryerde bu tip küçük detaylara dikkat etmiyoruz ve toplumsal kalite düşüyor.

Ayrıcalıklar, ayrıntılarda gizlidir.

Arkadaşlık :)


Bugün uzunca bir zamandır görüşemediğim bir arkadaşımla görüştüm.
Haziran 2008'de arkadaşım askerdeyken, yemek yedeğim bir zamanda telefonla görüşüyorduk. Askerden geldiği zaman yediğim yemeğin aynısından kendisine de ısmarlayacağıma dair söz vermiştim. Eylül 2008'de askarden geldi. Sözümü yerine getirmek bu akşama kısmet oldu. Hem yemek yedik hem de muhabbet ettik. Yemek yeme süresi yetmedi, gittik biryerde oturduk, çay bahane, sohbet şahaneydi.
Eve doğru dönerken iyi arkadaşlarım olduğu için duyduğum minneti dile getirmek için bu yazıyı yazma ihtiyacı duydum.
Iyi arkadaşlar çok değerli. Hiçbir ekonomik gücün satın alamayacağı bir değer. Gönül ile ilgili, gerçek anlamda insanın, insani değerleri ile ilgili bir kavram.
Iyi arkadaşlıklar kurmak ancak iyi insan olarak mümkün olabiliyor. Malum iyi arkadaşlıklar için arkadaş olacaklarin iyi olması gerekiyor. Bu açıdan kendimi şanslı görüyorum. Bu bir başarıdır.
Şans ve başarı kavramlarından bahsetmişken bu ikisi hakkında da kısaca yazmak istiyorum.
Ben şansa inanmam. Insan kendi şansını kendisi yaratır. Çünkü şansın tanımlarından birisi "zamanı geldiğinde değerlendirilmiş fırsat" şeklindedir. Insanın fırsatları değerlendirmesi için hazır olması gerekir. Fırsat gelip kapısını çalmadan önce o fırsat için hazırlık yapmış olması gerekir.
Ne gibi hazırlıklar mı?
Başarılı bir okul hayatı
Iyi arkadaşlar
Zamanını verimli kullanma
Önemli olan şeyler için zaman harcamak
Faydalı hobiler ile uğraşmak
Insanlara yardımcı olmak
Erdemli olmak...

Eklemek istediğiniz varsa yorum yazın lütfen :-)

Pazarda Gözlem...


Güzel geçen bir haftasonunun pazar günü akşama doğru eve gidiyordum. Yolum pazar günü kurulan Pazar Yerinden geçiyordu. Yavaş yavaş yürüyerek geçtim pazarın içinden. Hem taze meyve aldım hem de insanları gözledim.

Dikkatimi çeken önemli bir husus oldu. Pazarcı esnafı fiyatları halen paradan 6 sıfır atılmadan önceki hali ile telaffuz ediyordu. Etiketler ytl cinsinden yazılı ama telaffuz eski düzen.

Çok basit bir durum belki ama bence çok önemli. Yazılanı uygulama değil de bildiğini okuma durumu bu. Hayatımızın birçok aşamasında yapıyoruz bunu farkına varmadan. Yasaları uygulamayarak, toplu yaşama kurallarına uymayarak, trafik kurallarına uymuyoruz, sigara yasagina uymuyoruz.

Bunları dile getiriyorum çünkü durumu bilmezsek düzeltme yapamayız. Yoksa amacım kotuleme yapmak ya da umutsuzluğa sebep olmak değildir amacım.

Geçmişte de bu millet böyle yenilikleri yaşadı. Harf devrimini düşünün. 3 ayda yeni harflere geçildi. Millet aynı millet. Değişen yönetim. O zamanki yönetim çok iyiydi.

Kısacası demem o ki yenilikleri daha çabuk adapte olmalıyız. Daha çabuk adapte olmalıyız...

Saygılarımla,
Reyhan Yılmaz

Saturday, January 3, 2009

İş Ahlakı !!!


İş Ahlakı !!!
3 Ocak 2009 Cumartesi. Tatil günüm. Hafta sonu çalışmıyoruz. Ajandamın hatırlatma alarmı ile uyanıyorum. 10:30’da bir telefon araması yapmam gerekiyor. Yapılacak olan arama 31.12.2008 Çarşamba günü yaptığım bir telefon görüşmesi ile ilgili. Müşteri adayım yıl sonu olması sebebiyle işlerinin yoğun olduğunu, yılbaşından sonra aramamı kendisi söyledi. Ne zaman müsait olacaklarını sordum. Cumartesi dedi. Müşteri adayım, cumartesi aramamı söyledi. Telefon konuşmasında müşteri adayına “cumartesi çalışmıyoruz” diyemezsin ki. Öncesi de var bu işin. Taa 2 ay öncesinde ilk görüşme yapılmış. Aynı kişi “yılbaşından sonra çalışmalarımızı bilgisayara geçirmek istiyoruz” demiş. Ahlaken takip etmek gerekir. Ben de öyle yaptım. İşimi yapıyorum sadece. Sorumluluğum neyse onu yapıyorum. Takip ediyorum.
Yatağımdan kalktım, yapacağım telefon görüşmesi ile ilgili birkaç satır not yazdım. Telefon ettim. Telefona çıkan hanımefendi, görüşeceğim kişinin o gün gelmediğini söylemez mi? Bir de not bırakmış: “Düşünmüyoruz” demiş. Ayıp değil mi? Bu davranışı icra eden adamın kartvizitinde “Şirket Temsilcisi” yazıyor. Bir limited şirketi. Nereden baksanız aileleri ile birlikte 20’den fazla kişinin ekmek yediği bir şirketin yöneticisi pozisyonundaki birisine yakışan bir davranış mıdır bu?
Telefon etmeden önce söylemek istediklerimi not aldığım kağıda yazmaya devam ettim. Bu sefer yazdığım metin bu beyefendinin mail adresine göndermek istediklerimdi. Ama ne yazık ki hakaret olarak algılanabileceğinden burada isim söylemeksizin, örnek olması için paylaşmak istedim. Yazmak istediklerim aynen şöyleydi:

“Şirket Temsilciliği gibi bir sorumluluk verilmiş size. Bir öyle söylüyorsunuz bir böyle. Ne biçim iş ahlakıdır bu? Ben verdiğim sözün arkasında duruyorum. Cumartesi aramamı siz söylediniz. Baştan beri görüşmelerimizde “yılbaşında” diye siz söylediniz. Sizin için zaman harcadık, emek harcadık, takip ettik. İnsanların zamanını neden boşuna harcarsınız ki? Baştan söyleyin almayacağınızı. Ne sizi uğraştıralım ne de biz boşuna zaman kaybedelim.Sizin gibi sözünün eri olmayan sorumluluk sahibi insanlar nedeni ile emek ve zaman boşa gidiyor. Ne yazık ki Canım Türkiye’mde sizin gibi bilinçsiz olup da sorumluluğu çok olan o kadar çok yönetici var ki şaşırıp kalıyorum. Siz bu şekilde davranarak benim doğru müşterilere ulaşmak için kullanmam gereken zamandan çalıyorsunuz. İşini iyi yapan insanlara karşı da ayıp etmiş oluyorsunuz.”
Bunları mail olarak göndermek istedim. Ama dediğim gibi olmuyor. Kişiye yönelik hakaret olarak algılanıyor. Hâlbuki hakaret etmiyorum. Olayı dile getiriyorum sadece.
Gelişmiş ülkelerin farkı bu işte. Gelişmiş ülkelerde yaşayan insanlar birbirlerinin zamanına ve emeğine saygı duruyorlar. Böylece zaman ve emek, sonuç üretmek için kullanılmış oluyor. Toplumsal kalkınma bu şekilde gerçekleşir.Sözüm size yetkililer, yöneticiler. Kartvizitinde Yönetici ya da Şirket Temsilcisi gibi alengirli sıfatlar yazılması marifet değildir. Ben de bilirim 8 liraya 1000 adet kartvizit bastırıp altına istediğim sıfatı yazdırmasını. Marifet, o sıfatın hakkını vermektir.
Sistem (dünya düzeni) içerisinde her şeyin birbirini etkilediğinin farkında değil misiz? O yaşa gelip anlayamadıysanız ne için yaşadınız ki bu zamana kadar?